Türkiye’den Almanya’ya Göç
(1961-2011)
Bu sergi, bundan elli yıl önce, 1961’de başlayan ve o
dönemde savaş sonrası Almanya’da ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için yapılan
resmi anlaşmalar gereği Türkiye İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından gönderilen
Anadolu insanının öyküsünü değişik bir dille anlatmayı amaçlamaktadır.
Sergi, insanımızın o yılların deyişiyle “bir dilim ekmek
uğruna diyar ellere göçü”nün öyküsünü ayrıntılarına girmeden ama genel bir
görüşü ve düşünce bütünlüğü etrafında aktarmayı, bunu yaparken de görsel malzeme
ile işgücü göçünün temel niteliklerini, toplumsal değişimleriyle yarattığı
sonuçları bu anlamda canlandırmayı da hedefliyor.
Serginin üzerinde yükseldiği ana kavram ve düşünceyi, işgücü
göçünün diğer Avrupa ülkelerinden (İtalya, İspanya, Yunanistan ve o dönemin
Yugoslavyası) gelen işçilerle de hızla arttığı ve yarattığı sosyal sonuçların
belirgin hale geldiği yıllarda ünlü İsviçreli yazarın “Biz işgücü istedik ancak
karşımıza insanlar geldi…” şeklindeki tanımlaması belirlemektedir.
Migration from Turkey
(1961-2011)
This exhibiton aims to tell about the Anatolian people who
has been sent to Germany by the force of agreements before 50 years by Turkish
Employment Institution in order to close the labor force gap after the war in
Germany.
The exhibition intends to relay the story of our people who
had gone to “foreign lands for the sake of a slice of bread” with a general appearance
and integrity of notion. While doing this, the target is enlivening the basic
essence of labor force migration and its results, which the social changes had
shaped, with visual materials.
The speech of famous Swiss writer determines the basic
concept and notion that the exhibition bases on. “We asked for workers. We got
people instead” ... Those years that the labor force migration rised quickly
with workers from other European countries (Italy, Spain, Greece and former
Jugoslavia) and the social consequences came into focus...
“Uluslararası göç, dünyanın dört bir yanında siyaseti ve
toplumları yeniden şekillendiren ulusaşırı bir devrimin parçasıdır. Göç, pek
çok ülke için emek göçü, mülteci ya da kalıcı yerleşimci gibi bir tip değil, aynı
anda bunların hepsidir.”
“International migration is part of a transnational
revolution that is reshaping societies and politics around the globe. Most of countries
do not simply have one type of immigration, such as labour migration, refugees
or permenant settlement, but all of these types at once.”
Prof. Dr. Stephen Castels
Sydney Üniversitesi Uluslararası, Göç Enstitüsü Direktörü
International Immigration Institute, Director at Sydney
University
“Göç tek yönlü bir yolculuktur. Geri dönülecek bir ’yuva’
yoktur.”
“Immigration is a one-way road. There is no home to
return to.”
Stuart Hall
Birmingham University ve Open University, Öğretim Üyesi
Professor at Birmingham University and Open University
“Göçmenlerin ilk kuşağı ‘gurbet’ ellerinde geçen zamanı
askerlik hizmetine benzer şekilde geçici bir yaşam biçimi gibi algılamışlardır.
Onlar için kesin dönüş günümüze dek devam eden bir düş olmuştur. Buna karşın
ikinci ve üçüncü neslin tasavvurları çok farklı nitelikler taşımaktadır.”
“The firsteration of migrants, had accepted as a
life-style their days at ‘abroad’, as a temporary military mission. Definite
return has been a big dream until nowadays. However, for second and third
generations, dreams have a different nature”
Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat
Boğaziçi Üniversitesi
Boğaziçi University
“Euro-Türkler için ulusaşırılık, anavatanı sık sık ziyaret edebilmeyi
mümkün kılan coğrafi yakınlık tarafından desteklenmektedir. Bunlar aynı
zamanda, ulusaşırı kimlikler oluşturmak üzere, iletişim ve ulaşım
teknolojisinden faydalanan küresel köylüler haline gelmişlerdir.”
“For Euro-Turks, transnationalism is supported by geographical
proximity which makes easier to visit their homeland frequently. They
meanwhile, become global villagers who profits all facilities as communication
and transporting technology, in order to create transnational identities.”
Prof. Dr. Ayhan Kaya
İstanbul Bilgi Üniversitesi
İstanbul Bilgi University
“Göç ve yerleşme, göçmenin geriye kalan hayatını
kuşatabilecek ve sonraki kuşakları da etkileyen çok uzun soluklu bir süreçtir.
Göç, daha iyi bir yaşam şansı arayışındaki kişinin, doğduğu yerle köklerini koparması
ve yeni bir ülkede çabucak asimile olması gibi basit bireysel eylem olarak
düşünülemez.”
“Migration and settlement is a long-drawn-out process,
which will be played out for the rest of migrant’s life, and affect subsequent
generations too. Migration is hardly ever a simple individual action in which a
person decides to move in search of better life-chances, pulls up his/her roots
and quickly assimilated in the new country.”
Prof. Dr. Stephen Castels
Sydney Üniversitesi Uluslararası Göç Enstitüsü Direktörü
International Immigration Institute Director at Sydney
University
“Uluslararası göç hareketleri son yarım yüzyılda beş kıtayı
etki alanı içine alan, değişik faktörlere dayanan, ulus kavramını sorgulamayı
sürdüren, demografik açıdan milyonlarca insanı kapsayan bir süreç olmaya devam
etmektedir.”
“International immigration movement, has been a larger
process which contains five different continent, depends on different factors,
examines ‘nationality’ concept and concerns millions of people from a
demographic point of view.”
Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat
Boğaziçi Üniversitesi
Boğaziçi University
“İstasyonun yanındaki geniş alana toplanan kalabalık bütün
ülkedeki köylerin haritası gibidir. Köyler birbirinden uzaklıkları bir iki
metreye indirgenmişçesine birbirine yakınlaşmıştır. Birtakım söylentiler ve
öneriler birarada tutar insanları. Sanki aralarında bir çeşit pazarlık sürüp
gitmektedir. (...) Bir yerde yarım günlük bir iş, falanca iş yeri için ‘torpil’
vaadi, ucuz bilet konusunda aracılık, bir tartı alabilmek için gerekli
sermayenin ödünç verilmesi gibi.”
“The crowd in the large piazza by the station is like a
map of the whole country’s villages dramatically shifted so that the distances
between them have been reduced to a few yards. What holds them together are
rumours and propositions. A kind of trade is going on. (...) The promise of a
word dropped in such-and-such an office, a contact for a cheap ticket, the loan
of the capital necessary to buy a weighing machine.”
John Berger
“Bir insanın göç etme kararını, dünyadaki belli bir ekonomik
sistemin bağlamı içinde düşünmek gerekir. Siyasal bir kuramı pekiştirmek için
değil de, böyle bir insanın başına gelenleri doğru değerlendirmek için yapmak
gerekir bunu. Bu ekonomik sistemin adı yeni sömürgeciliktir.”
“A man’s resolution to emigrate needs to be seen within
the context of a certain world economic system. Not in order to reinforce a
political theory but so that what actually happens to him can be given its
proper value. That economic system is neo-colonialism.”
John Berger
“Türkler genellikle Avrupalılarla içiçe değiller. Günlük
yaşamlarını büyük nispette kendi kurdukları paralel bir toplumda sürdürüyorlar.
Alışveriş, eğlence ve giderek artan bir yüzde için çalışma hayatının dili
Türkçe. Eskisine göre bir yandan Avrupa’da daha yerleşik olan Türkler, bir
yandan da ayrışıyorlar.”
“Turks are not interacting with europeans. They generally
live their daily life in a paralel society which they themselves created.
Shopping, entertainment and for a larger group work live’s language is turkish.
Turkish migrants are much more settled than before in Europe, but on the other
hand they are getting much more isolated from europeans.”
Dr. Gündüz Vassaf
Psikolog
Psychologist
“Üstündekileri çıkarıp yüzlerce başka işçi adayıyla birlikte
sıraya giriyor. Kendilerini muayene etmekte kullanılan araç ve gereçlere
kaçamak bir göz atıyorlar sıradakiler (bunlara uzun uzun bakmak şaşkınlıklarını
açıklamak olurdu). Birbirlerine de kaçamak bakışlarla bakıyorlar. (...)
Tanımadığı insanların önünde çırılçıplak soyunmasını istemelerinin yarattığı
utanç. Komut veren görevlilerin konuştukları anlaşılmaz dil.”
“He strips and lines up with many hunreds of other novice
migrants. They glance hastily (to stare would be to show their astonishment) at
the implements and machines being used to examine them. (…) The humiliating demand
to be naked before strangers. The incomprehensible language spoken by the
officials in command.”
John Berger
“Sağlamlar çürüklerden ayrılıyor. Beş kişiden biri sağlam
çıkmayacaktır. Sağlam çıkanlarsa yeni bir hayata başlayacaklardır. Birtakım
aygıtlar vücutlarının içinde görünmeyen bir şeyleri muayene etmektedir. Aralarında
bu fırsatı ele geçirmek için sekiz yıl beklemiş olanlar vardır.”
“The fit are being sorted from the unfit. One in five
will fail. Those who pass will enter a new life. Some machines are examining
what is invisible inside their bodies. Some have waited eight years for this chance
of crossing.”
John Berger
“Euro-Türkler basmakalıp bir şekilde, Türkiye’de Almancı,
Batı’da ‘yabancı’ olarak temsil edilmektedirler. Türkiye’de hâlâ, Türkiye
kökenli göçmenlerin ve çocuklarının, günün birinde vatanlarına geri dönecek
gurbetçiler olduklarına inanılmaktadır.”
“Euro-Turks basically are known as ‘gastarbeiter/
expatriate’ in Turkey, and in the West they are represented as ‘stranger’. In
Turkey, still, there is a belief that all Turkish migrants and their childs are
‘expatriates’ who one day, will be back to their homeland.”
Prof. Dr. Ayhan Kaya
İstanbul Bilgi Üniversitesi
İstanbul Bilgi University
“İşçi ailelerin, önceden gelen ve Avrupa’da doğan
çocuklarına ilişkin farklı tutumları çocukları ve özellikle kendi aralarındaki ilişkileri
etkiliyor. (...) Türkiye’den gelen ablalar okula gönderilmez, evde küçük
kardeşlerine bakmak, anneye yardım etmekle yükümlü tutulurken, Avrupa’da doğup,
orada okula başlayanlar büyüdükçe, evde kalan ablaları onlar için alay konusu
oluyor.”
“Laborer family’s different behaviours to their childs
between Turkey-born and Europe-born affect relationships between brothers/sisters.
(...) Coming from Turkey sister are not sent to school, they have
responsability to look after to their little sister and brother and to help
their mother for houseworks, On the other hand, childs who were born in Europe
and went to school there, when grove up, they kitting their home-stay big
sisters.”
Dr. Gündüz Vassaf
Psikolog
Psychologist
“Göçmen, kendisini çevreleyen tekli kültüre karşı anlayış
geliştirmek suretiyle hayatta kalır. Kültürler arasındaki yolculuğu, kendini yeniden
keşfetmek ve yaşamını değiştirmek için harcadığı enerji ve azim, tüm bu
unsurlar onu yalnız kılmaktadır. Karşılaştığı zorlu koşullar zamanla kişiliğini
belirler. Bükülmeyi öğrenemezse, kırılacaktır. Hayatta kalma konusunda
ustalaşır. Huzursuz yaşamı ve devamlı olarak bir mekândan diğerine taşınması, kalıcı
dostluklar ve komşuluklar kurmasına izin vermez. Yaşanan sayısız veda ve
ayrılık kişiyi hissizleştirir ya da yavaşça öldürür.”
“The migrant survives by means of developing a
consideration against the modaic culture that surrounds him. The journey of him
between cultures, re-exploring himself and the energy and determination in order
to change his life, all these facts, excides him. The formidable conditions he
faces determines his personality in time. He will be broken unless he learns to
be bent. He becomes a master of survival. He can not constitute lasting
friendship and neighbourhood because of his disturbed life and moving from a place
to another continually. The infinite farewells and seperations make him senseless
or kill him slowly.”
Dilek Zaptçıoğlu
Gazeteci-yazar
Journalist- author
almanya mektubu
burası almanya - münih hannover berlin
ankara yerinde mi ankara yerinde mi
ağlar durur gözlerimde
kırk bin gelin
yüreğini oydum mermer bir heykelin
yıllardır bin götürür
bir getirir bu gemi
ankara yerinde mi ankara yerinde mi
burası almanya - münih hannover berlin
buraya bırakıp geldim gençliğimi
bu hasret bu dert yer bitirir beni
ankara yerinde mi ankara yerinde mi
Sefa Kaplan
letter from germany
here is germany- munich hannover berlin
is everything okey in ankara
crying four thousand bride
in front of my eyes
I carved the heart of marble sculp
this ship carries
thousand of people for years
is everything okey in ankara
here is germany- munich hannover berlin
I gave up my youth and came here
Longing and pain devours me
is everything okey in ankara
Sefa Kaplan
Almanya’da Çöpçülerimiz
Ne duruyoruz be kardeş,
aylık bin yeşil Mark
Varalım, dağılalım kartal
Anadolu’dan yeryüzüne
Beyler altın uykularından
uyanmak üzere
haydi yollarını temizleyelim
Al güneşten bile
utanmadan;
pis el, pis yürek
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Our Street-Sweepers in Germany
Why stay behind?
For a thousand green marks a month
Let’s go and spread out from eagle
Anatolia, to the face of the earth.
Those foreign gentlemen are about
to wake from their golden sleep,
come on, let’s sweep their streets
Feeling no shame in the face of
crimson sun.
Hands filthy, hearts filthy.
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Teşekkürler
Nermin Abadan-Unat
Fahri Aral
John Berger
Stephen Castels
Stuart Hall
Sefa Kaplan
Ayhan Kaya
Jean Mohr
Gündüz Vassaf
Dilek Zaptçıoğlu
Arşivler
Cumhuriyet
Hürriyet
Not: Bu çalışma, 2011 Frankfurt Kitap Fuarı'nda sergilenmiştir.